728 x 90

Korona Sürecine Çalışan Sağlığı Açısından Bakış

Korona Sürecine Çalışan Sağlığı Açısından Bakış

Korona salgını başından beri hep vurgulanan ve üstünde durulan grup 65 yaş üstü veya ek kronik hastalığı olanlar oldu. Bunun asıl sebebi ise salgın hastalıklar açısından ölüm…

Korona salgını başından beri hep vurgulanan ve üstünde durulan grup 65 yaş üstü veya ek kronik hastalığı olanlar oldu. Bunun asıl sebebi ise salgın hastalıklar açısından ölüm ve sağlık sisteminin tıkanması riskini yaratan durumun bu yaş gruplarının olmasıdır. Peki, bu strateji aslında aktif çalışan bireylerdeki durumu ihmal etmek değil midir?

Teknik olarak aslında doğru. Hatırlarsınız salgının başında ABD’de korona virüs zenci popülasyonda daha çok ölüme sebep oluyor çalışmaları çok gündem yarattı. Bu doğru muydu?  Hayır, tabii ki. Geriye dönük incelendiğinde görüldü ki, aslında tek sebep sadece bu bireylerin ekonomik sebepler nedeniyle çalışmak zorunda kalmaları ve göreceli olarak ölüm sayısının daha çok olmasından kaynaklanan bir yanılsama ile bilim dünyası bir süre oyalandı. Gerçek ortaya çıkınca gündem yeniden 65 yaş üstüne döndü. Günlük vaka sayıları, hastaneye yatış sayısı, ölüm sayıları ile tıpkı borsa gibi günlük takiplere döndü. Toz bulutu dağılınca ortaya çıkmaya başladı ki, korona hasarı sadece sağlık alanında değil; aslında üretim ve ekonomik alanda daha büyük. Çünkü çalışan nüfus, üreten nüfusta etkilendi, hastalandı, kapandı ve bugün yaşadığımız ekonomik ve iktisadi sorunların kökleri olarak karşımıza çıktı. Hemen ardından başka bir sorun keşfedildi ki; long covid/post covid sendrom.

Korona öldürmediği grupta süründüren bir hastalık ve maalesef bu gruptaki kişilerin çoğunlukla aktif çalışan grupta (20- 40 yaş) olduğu görüldü. Bu o kadar yaygın bir klinik tablo ki; beyinden, kalbe, akciğere, barsak sistemine kadar tüm sistemlerde hasar ve hastalık tablosu oluşturabiliyor. Görülme sıklığı ise ortalama her 10 korona hastasından bir olarak Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edildi ama halen bir standart testi ve tedavi yöntemi olmadığı için sadece sendromik tablo olarak sınırlı kaldı.

Korona sürecinde en önemli kilometre taşlarından biri de tabii ki aşı. Aşıların geliştirilmesi ve uygulamaya başlanması ile birlikte en büyük tartışmalardan biride hangi aşı? Kime? Hangi sıklıkta uygulanmalı? Sorularını beraberinde getirdi.

Aşıların koruyuculuğu ve bulaşıcılık kavramları açısından bakıldığında, artık bilim dünyasının fikir birliğine vardığı en önemli konu bulaşmayı önlemeyip, ağır hastalık tablosunu önlediğidir. Ağır hastalık tablosunun önlenmesi gereken kişilerin başında ise 65 yaş üstü yer almaktadır. Salgının başındaki endişe çoğunlukla sağlık sisteminin tıkanması, yoğun bakımlarda yer bulunamaması, sağlık çalışanlarının yetersiz kalması gibi durumlarken, bugün artık bu kavramlardan daha uzak yeni kavramlara ve planlamalara ihtiyaç vardır. Yeni kavramların başında ise, aşılama programları ile erken dönemde çalışan iş gücünü ayakta tutmak ve uzun dönemde ise long covid/ post covid sendromu gibi tabloları önleyerek çalışan sağlığını kronik hastalıklar açısından korunmasıdır. Bu aşamada her zaman aşı en önemli enstrümandır. Aşı tipleri açısından ise, artık şunu çok net biliyoruz ki, mRNA aşıları daha potenttir; yani oluşturdukları virüsü bloke eden antikor miktarı daha çok ve dolayısı ile daha uzun süre antikor kanda kalmaktadır. Diğer açıdan bakıldığında ise, yan etkileri açısından çoğunlukla sosyal medyada daha çok linçe uğramaktadır. Bu durum zamanla birazda aşı karşıtlığına evrildi ve çoğunlukla çocukluk çağı aşılarına sabitlendi. Bu durum hiçbir objektif bilimsel veriye dayanmadığı gibi, ülkemizde uygulanan ABD menşeili muadiline göre 1/3 oranında daha az mRNA komponenti içeren aşıya bağlı tanımlanmadığı sosyal medyada aşı karşıtları tarafından bilerek maskelenmektedir. Aşılar açısından bakıldığında 13 milyar doz uygulanmış ve geri dönüşü olan 10 milyonda bir oluşan herhangi bir istenmeyen etki covid19 gibi ölümcül seyreden bir hastalık için daima makul bir orandır. Hastalık açısından bakıldığında ise, artık şu çok nettir ki Covid19 bir damarsal hastalıktır, damarlarda kolesterol plaklarında yaptığı enflamasyon ile kalp krizi, pıhtı atması, damar tıkanıklıkları ve mikrovasküler hasar ile nöroenflamasyon gibi klinik tablolar kalıcı hasar bırakabilir ve ölümcül olabilir.

Korona salgını sürecinde virüsün alt gruplara değişimini konuştuk. Bu aslında birazda takipçilerin sağlık okuryazarlığına alışması dönemine geldiği için, bazen yanlış mesajlar içerdi. Solunum yolu virüsleri çok fazla değişime uğrar, işin doğasında vardır. Örneğin; nezle etkeni rhino virüs aynı dönemde 180’den farklı serotipe evirilebilir ya da grip etkeni influenza her sene antijen değişimi ile yeniden dolaşıma girer. Korona da bu sürece uğrayan virüslerden biridir, işin doğası böyle. Dolayısı ile tıpkı influenzadaki gibi aşılarında güncellenmesi gereklidir. Bu aşı güncellemesi yeni varyantlara yönelik ABD’de yapıldı ve 25 Eylül itibari ile 65 yaş üstüne bu sene güncel- varyant korona aşıları yapılıyor. Diğer yaş gruplarına ise son 6 ay içinde aşı olanlara bir öneri yok. İngiltere’de 65 yaş üstüne aynı şekilde varyant aşı uygulamasını başlattı ama 40- 64 yaş arasına da uygulanmasının yolunu açmaya çalışıyor. Çünkü bu nüfus çalışan ve üreten kesim ayakta kalması önemli. Ülkemizde ise henüz daha varyant aşıların gerekliliği konusunda bir fikir birliği maalesef yok. Türkiye’deki uygulamadan anlaşılıyor ki, şimdilik sadece 65 yaş üstü için mevcut aşılar ile devam eden bir planlama yapılacaktır.

Korona ile 2019’da başlayan süreç anlaşılıyor ki, her grip sezonunda devam edecektir. Bu virüs artık sürekli aramızda bu açıdan bakıldığında ölümcül seyretme ve hastaneye yatış oranları hiçbir zaman salgının başındaki gibi olmayacaktır. Korona ile yaşamaya alışmalıyız.

Prof. Dr. Alper Şener